Kaldığımız yerden vira bismillah diyorum…
Neden böyle iddialı gelecek bir teklifle öne atılıyorum diye sorabilirsiniz belki ama slogan adamıyla dolu bir meydanda ister istemez her hakikat bir slogana bürünüyor maalesef…
İşte tam bu yüzden “kaldığımız yer” diyorum çünkü biz sloganlaşıp klişe tepinmelerinin seyircisi olunca fikrin engin nefesini unutuverdik artık…
Üstad ve kalem erbabı büyüklerimiz ahiretin ufkuna bir tohum gibi pâye pâye düşerken fikirle sancılı göğüslere yeniden bir nefes lazım geliyor…
Yeni bir ses…
Yeni bir tülleniş…
Yeni bir fikir dirilişi…
Ayakları yere basan yepyeni bir fikir buklesi…
Nesilleri çatıştıran değil odağına toplayan bir fikir çehresi…
Geçenlerde Rahmet-i Rahmân’a uğurladığımız değerli büyüğümüz Sezai Karakoç; bize yaşamıyla birçok şey öğrettiği gibi vefatıyla da çok şeyin perdesini araladı ve aralamaya devam etmekte.
Bir insan ki baştan aşağıya bir medeniyet ufkuyla donanmalar kursun ve bunun senelerce teklifini dâire dâire dillendirsin; sonra bunun neticesi vefatından sonra daha yeni tartışılmaya açılsın…
Yazıklar olsun biz mirasyedi nesillere…
Yazıklar olsun ki yeşil sarıklı hocaların eksiğini içten gelen bir sesle dillendirirken bu sese nefisle karşılık verip kör kesilen bizlere…
İnsafsız olmayayım illa var bu içten gelen sese fikrin kumaşıyla karşılık vermek için çaba sarfedenler…
Ama gelgelelim başka bir sorun dikiliyor önümüze…
Artık yayınevleri fikir tüttürmüyor kitaplarında…
Belirli kemikleşmiş kadro yazarlarının klişeleşmiş kalıpları etrafında izlenen yayın politikalarının sert kapılarına tosluyoruz…
Bu gibi geçiçi engeller sebebiyle şimdilik bu mecradan seslenmeyi tercih ettik…
Şunu da ifade etmiş olayım ki her yazımızın illa mükemmel fikir hâleleri yayacak diye bir kâide kesinlikle beklemiyoruz…
Yegâne amacımız dinamik zaman ve mekânın çehresine bir fikir buklesi armağan edilmesidir…
Bunun içinde kaderin saatine uygun bir tavra bürünmenin çilesi ve gayretindeyiz…
Bu gayrette derin bir disipline tabii tutulmuş kafalardan çıkacaktır lâkin işlenmeyen kumaşta depoda tutula tutula küflenmez mi ?
İşte bütün endişemin ana mihrak noktası burası…
Onun için yeniden başlamayı “yeni” derken de öncekini kuru bir tekrarlamacılık ile almayı değil hakikatin geometrisiyle şekillenmiş mekan ve zamanın peteğinde hâkim bir tavra bürünecek olan “yeni”yi teklif ediyorum…
Bunun içinde ruhlarınızda bir meşale tutuşturmaya çalışıyorum…
Fikrin sloganlaşan tavırdan kurtulup hayatın merkezine kulaç açmasını teklif ediyorum…
Bunu yaparken de hakikat kokulu her fikri meşrebi özümüzde eriterek bu asrın vechesinde görünmesi için tekrardan başta kafamızı sonra da parmaklarımızı fikir namusuyla çatlatmanın zamanını hatırlatmak istiyorum…
Yâni şu an…
Şu dakika…
Artık yeter bu kadar cebten yiyip kafamızı sloganlarla şişirdiğimiz !
Bu mirasyedilik ile fikrin çilesine değil yiyiciliği mesafesinde duruyoruz ki sonrası fikir silsilesinin inkitâya uğramasıdır…
Neticesi ise hepimizce mâlum…
Bu hazin sona teslim olmamak adına
Zikrimiz mutlak fikrin hecelenmesi…
Şiirimiz ise bu idealin bestelenmesidir…
Ama ayağa yere basacak şekilde olması kaydıyla…
Rabb’im utandırmasın inşallah…